Glasgow Sonrası Dönemde İklim Risklerini Nasıl Raporlayacağız?
- Yağmur Karabulut
- Jul 13, 2021
- 3 min read
Updated: Mar 6
Bu yıl Glasgow’da düzenlenen 26. iklim konferansı yakın zamanda sona erdi. Sonuçları hakkında söylenecek çok şey var. Bu yazıda aslında doğrudan COP ile ilgili olmayan bir konuya, finansal raporlamada iklim değişikliğinin yerine değinmek istiyorum. Bu konuyu özellikle yazmak istememin nedeni, aşağıda bahsedeceğim gelişmelerin COP sırasında duyurulmuş olması. Glasgow sonrası dönemde iklim risklerini raporlamak için elimizde yeni araçlar ve metotlar olacak.
Bu sene finansal raporlama uzmanları muhtemelen en fazla iklim değişikliği hakkında konuşmuş olmalı. Kasım ayında Glasgow’da düzenlenen COP 26, son yıllarda entegre raporlama alanda yaşanan hareketliliği gözler önüne serdi. Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB) ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Vakfı’nın (IFRS Foundation) yönetiminden sorumlu üyeler, bir süredir beklenen haberleri COP 26’da kamuoyuna duyurdu. Yatırımcıların özel sektörden uzun zamandır talep ettiği yüksek kaliteli ve karşılaştırılabilir sürdürülebilirlik (ESG) bilgilerinin standardizasyonu amacıyla yeni bir Uluslararası Sürdürülebilirlik Standardı Kurulu (International Sustainability Standards Board - ISSB) kurulacak. Bu gelişmeyi asıl önemli kılan, önde gelen diğer uluslararası raporlama standartlarının bu yapıya entegre olması. Karbon Saydamlık Projesi CDP’nin bir girişimi olan İklim Beyan Standartları Kurulu (Climate Disclosure Standards Board - CDSB), ve bünyesinde Uluslararası Raporlama Çerçevesi (Integrated Reporting Framework) ve SASB (Sustainability Accounting Standards Board) standartlarını barındıran Değer Raporlama Vakfı (Value Reporting Foundation - VRF) söz konusu yapıya entegre edilecek. Bu iki kurul, önümüzdeki yıl içinde ISSB’ye katılacaklar.

Bu gelişmeler sürpriz değil. ISSB için gereken ön hazırlıkları yürütmesi amacıyla IFRS Vakfı yönetimince oluşturulan Teknik Yeterlik Çalışma Grubu (Technical Readiness Working Group - TRWG), raporlama yöntemi hazırlıklarına çoktan başladı, hatta iki de taslak oluşturdu. Bu taslaklardan birincisi, genel sürdürülebilirlik beyanlarıyla ilgili. Diğeri ise, TCFD tavsiyeleri temelinde sektörlere yönelik spesifik bilgiler içeriyor. Bu iki taslak; CDSB, IASB, TCFD (İklimle Bağlantılı Finansal Beyan Görev Gücü - Task Force on Climate-related Financial Disclosures), VRF ve Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum - WEF) tarafından desteklenen 6 aylık yoğun bir ortak çalışmanın ürünü. Bu teknik çalışmalara IOSCO (International Organization of Securities Commissions) da destek verdi. ISSB’yi teknik bir kuruldan fazlası yapan şeyler var. Örneğin G20 ve FSB (Finansal İstikrar Kurulu)’nin verdikleri destek. İkisi de, IFRS Vakfı’nın iş programını desteklediklerini duyurdu. Bir başka örnek, ISSB içinde yeni bir Sürdürülebilirlik Danışma Komitesi oluşturulması. Bu komitede birçok kamu, STK ve özel sektör temsilcisinin yanı sıra IMF, OECD, BM, Dünya Bankası gibi kurum temsilcileri de yer alıyor. Bu kadar güçlü bir kurumsal destek ve işbirliği ile söz konusu yeni standartlar kolaylıkla kabul görecektir. ISSB; IASB ile çok daha yakın bir işbirliğine gitmeyi ve böylece IFRS uluslararası muhasebe standartları ile ISSB arasındaki bağı güçlendirerek önümüzdeki dönemde IFRS Sürdürülebilirlik Beyan Standartları’nı geliştirmeyi hedefliyor. ISSB ve IASB, birbirinden bağımsız ve tarafsızlıklarını korumak adına uluslararası denetim altında kalmaya devam edecekler. Ancak bu iki kurulun standartları, gelecekte çok daha uyumlu ve birbirini tamamlayıcı olacak. Bu standartların, diğer bölgesel standartlarla, örneğin AB’nin Yeşil Mutabakatı kapsamında geliştirilen SFDR ile uyumlu olması hedefleniyor.
Bütün bunlar ne anlama geliyor?
Konuya biraz daha yukarıdan bakalım. Finansal raporlamanın temel amacı (vergi hesaplamayı saymazsak) firmanın hissedarlarına ve diğer paydaşlara yatırım ve benzeri kararlarda yol göstermek amacıyla doğru ve güvenilir bilgi sağlamak. Bu sebeple uluslararası muhasebe standartları artan bir ilgi görüyor. Son yıllarda kurumların sürdürülebilirlik raporlaması konusuna yoğun ilgi gösterdiğini gördük. Birçok firma, çevresel ve sosyal faaliyetlerini örneğin GRI ve CDP kullanarak her sene düzenli olarak raporluyor. Yakın zamandaki uluslararası gelişmeler, bu trendin güçlenerek -ancak değişerek- süreceğini gösteriyor. Söz konusu dönüşüm, bütünleşik bir sürdürülebilirlik-finansal raporlamayla gerçekleşecek.

Bugüne gelindiğinde yukarıda bahsettiğim taleplerin sadece raporlama değil iş yapma biçimlerinde de bir transformasyonu tetiklediğini görüyoruz. Özellikle 2015 (Paris Anlaşması) sonrası dönemde finansal raporlama standartlarının, firmaların gerçek performansını ve risk profilini yeterince sağlıklı yansıtmadığına dair çekinceler arttı. Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat programı ile bu alanda başı çekiyor. Karbon vergisi, taksonomi ve sınırda karbon düzenlemesi dışında, entegre raporlama konusunda da yeni regülasyonlar söz konusu. Kurumsal yatırımcılar için bu konunun iki önemli boyutu var. Çevresel ve iklimsel riskler, şirketlerin karlılığını dikkate değer derecede (olumsuz) etkilemeye başladı. Bu tip bilgiler gelir tablosu ve bilançoda istenen detayda gözükmediği gibi, sürdürülebilirlik raporlarında da bahsedilmiyor. Bu durum yatırımcıların eksik bilgiyle karar vermesine sebep oluyor. İhtiyacın ikinci boyutu ise bu yatırımcıların da, kendi müşterilerinden tam da bu konularda aksiyon almaları için baskı görmesi. Genel olarak kurumsal yatırımcılar emisyon-yoğun sektörlerden çıkıyor ve diğer sektörlere iklim risklerini saydam şekilde raporlamaları için artan bir baskı uyguluyor. Geliştirilmekte olan yeni ESG raporlama standartları, tam da bu ihtiyacı karşılamaya yönelik.